Fear, by word, by definition
Has never been in my term
Being challenged by anyoneFear, by word, by definition
Has never been in my term
Being challenged by anyone
Emek; Hayal
Kırıklığı
Nakış nakış
işlenen emek, görmez hürmet,
Kalbinden
dökülen tek dua; ya kısmet!
Ömür dediğin
bir limana ulaşmaksa şayet
Ayağa kalk
diyor sana, adsız bir kuvvet
Beş para
etmeyen emek; nerelerde kıymet?
Yılların
beşiğinde yeşerttiğim emek,
Her bir anında
umutlar ilmek ilmek…
Mahzendeki ışık
için çırpınışlar bir defa,
Doğmayacak
güneş gibi bindir cefa,
Dudaklar
zikretmeyecektir bir vefa;
İşte tam da burada
kırıktır hayaller;
Yenilerine yer açmadan,
elveda!
Hapsolmuş
dualar, adımlarken avluda,
Gün doğumunda
emekler, koşarken umuda,
Her yanım
beşer, akıllar para pulda,
Nafile balık
avlıyor emekler; bulanık suda.
Yılların
beşiğinde yeşerttiğim emek,
Her bir anında
umutlar ilmek ilmek…
Mucize tohum
Yerini yurdunu kurmuş iken bir ocakta,
altını üstüne çevirdiler yuvasını oracıkta,
kiremitler ördüler can yüzüne o sokakta,
çok derinden gelen mucize tohum doğmakta;
tebessüm gözlerde, ya kulübede ya da konakta.
Küçücük aralıktan sızan mucize tohum;
çaresiz yalnızlığa sarılmış, ışıktan mahrum.
Ser verip sır vermeyen esintilere mahkum,
ayna gibi kendinden pay biçen duygum...
"El değmemiş toprak örtüsünde diğer yarım."
Dağları devirip gelişen fidan,
ruhunda asla dinmeyen isyan,
sözcükleri dans ettiren lisan,
meydan okuyan dillerde zindan.
Dallarında sır küpü meyve...
Beni benden alan amansız zirve...
Manzara
Göz yaşı pınarları
arasında ateş yakan Ankara;
Kucağında
mermer taneleri besleyen Marmara,
İki yurt
arasında kalmış gönül, koşarken huzura;
Koparacaktır,
melteme dönmüş yüreğim yaygara.
Serin iken
sert; hafif iken dert, bu macera
Kapattığım anda
gözlerimde, günü yitirmiş manzara.
Başı aşk, sonu
mabet bu çağ;
Üst üste konmuş
nefes, bu dağ;
Erişeceğim ya
ölü ya da sağ!
Ağlayacağın
kadar ağla;
Yağabileceğin
kadar yağ;
İşte budur,
değişmeyen manzara…
Bağı çözülmüş
duygular…
Her nabzında
seni sınar…
İstemeyeceğin
kadar…
Ve artık
sözler, yitip giden gençliğime ağıt;
Manzaramda sağa
sola savrulan kâğıt,
Dillerimde tek dua: Gözümdeki ‘seni’ dağıt…
Gönlün odalarında yeşeren duygu dinlemez;
aklın nafile çabalarla uyarsa da kaç kez,
yalvarsan da hayat, hayallerini affetmez,
nasıl olsa her yanın insan, sade yargısı tez.
Gül varmış, gülüm yokmuş der ya masal,
evvel zaman içinde yüzerken bir sandal,
udun kanadında bir aşk, hayal meyal,
her karakterinde ince işlenmiş bir sual,
"yaşananlar mı? umdukların mı?" kutsal...
Beklemek; ayaz geceler gibi buzdan,
kalp çalgısının telleri titrer yastan,
ve sazın kalbine aşkı döken ozan,
çıkar sahneye; olur ruhuna derman.
Tabi ki hüznün çiçeklerini açmaya varsan...
Sevda falı imgeleri yok ki eşi benzeri,
kanun taksiminde doğan sevda sesleri;
ince işçilikle kanun açar defteri;
sonunda güneş yükselip siler her nefreti...
Müziğin girişinde ruhun gariban;
sonunda huzura
inanıyorsan,
keman
tellerinde ağlayan insan,
hasret taneleri
ile doluysa her dakikan;
cebinde resim,
almazsın ders hatalarından
Uzaklarda,
denizin kulağındaki şarkı,
seni sana
anlatan belli belirsiz yankı;
masum gitar
nameleriyle haşir neşir...
manayı yitirmiş
ruhlar ile dolu şehir,
keskin bıçak
darbesiyle bölen bu nehir,
daha
sayamadığım deryalardaki fikir...
hepsi bu soğuk
dünyada tekdir, birdir.
Biçare kalmış
öykü ile ilhamımı dağlama,
eski defterleri
açıp için için ağlama;
ve nihayet
sevince galip gelen hisli bağlama,
kime yarar ki
bu dizeler sadece garibana...
Hep aynı tonda
çalan ritim ve pes,
döner dolaşır
aynı sözde durur
Hem de kaç kez?
yansıtır sana
kalpleri
Hard on me!
Just because a wealth of exalt
pursues your name
doesn't necessarily mean you hold
the torch or flame.
Only when those flowered words get
to play a game
will you come to fight a losing
battle in shame.
At no time will there be a surge in
honour!
In no way will they be a barrier to
rumour!
"You are a miraculous power;
too bold a claim!"
Hard on me to see these are music to
one's ears,
Hard on me to watch one ignoring all
the fears,
Hard on me to swim in the pool of
shining tears.
As an ageing tree, I wear my heart
on my sleeve,
with all the emotions bathed utterly
and naive,
yet all the freezing stones cluster
in gathering sheeve.
As if they were about to swear and
thieve,
they would be over the cloud to
deceive
" the yellow leaves of the
trunk cannot conceive."
Hard on me to find an extenuating
reason...
Hard on me to let them grow in
previous season...
Hard on me to make the heart
blossom...